Uluslaşma ile birlikte aydınlanma sürecinde Türkçe en önemli araçlardan biri olarak ele alındı. Bir yandan Harf Devrimi, öte yandan Dil Devrimi ile özleşmeye verilen ivme, yalnızca ortak dil ve öğretim dili işleviyle Türkçenin gelişmesini sağlamakla kalmadı; dışlandığı bilim alanlarında evrilmesinin de önünü açtı. Ancak 1950 yılından başlayarak bu coşku türlü yollarla BOP’landı (1).
İlk önce insan eğitiminin en güçlü örgütü olan, ama sonradan CHP ile özdeşleştirilen 478 Halkevi (2), ardından kırsal kesimde eğitimle üretimi birleştirecek olan 21 Köy Enstitüsü kapatıldı. Kitaplıklardaki sol sayılan yayınlar ayıklandı, 350 kadar halkevi kitaplığındaki kitaplar ise ya yakıldı ya da yeniden kâğıda dönüştürüldü. Milli Eğitim Bakanlığı içine yuvalanan yabancılar ilk ve ortaöğretimi altüst etti. Her yıl gereksiz yere program değiştirerek öğretmenleri şaşkına çevirdi. İleride yönetime gelebilecek yetenekli gençlerden er ayanlar, geç erenler birbirine düşürüldü.
1952 yılında maarif kolejleri, 1955 yılında da ODTÜ açılarak yabancı dille öğretim başlatıldı. Orta gelirli aile çocukları beyin göçü için İngilizce öğretime koşuldular. Türkçenin bilim dili olarak gelişmesi de böylece suya düştü. Yetenekli alt kesim çocukları ise, imam hatip eğitimine bağlandı; BOP’çu, YOP’çu yöneticilerine bugünkü ortamı hazırlamak için. Devlet okullarındaki başarılı öğretmen ve öğretim üyeleri ise, 1980’den sonra sayıları arttırılan özel okullar ile dershanelere çekilerek orta ve yükseköğretim çökertildi. Kurtuluş Savaşı, İngiliz İmparatorluğu ile Fransa’ya karşı yapıldığı halde, tarih derslerinde yalnızca cepheye sürülen Yunanlılar anlatıldı. Bunun en önemli getirisi ne oldu? İngilizceye karşı oluşacak tepkiyi silerek bu dilin kafalara ve okullara, üstelik öğretim dili olarak girişini kolaylaştırdı.
Prof. Dr. Erol Manisalı ‘ya göre sivil ve askerlerin ortaklaşa düzenlediği 12 Eylül 1980 darbesi dış-denetime ve yolsuzluklara önlenemez bir hız verdi. Dış güçler, darbeci paşalara Atatürk ‘ün vasiyetini değiştirterek 1982 Anayasası’yla Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’nu kapattırdılar. 1983 yılında Başbakanlık’a bağlı olarak açılan mirasyedi AKDTYK-TDK dairesini ekinsiz bilimsiz profesörler mi yönetiyor?
Bu BOP’çu, bu YOP’çu dairenin yaptıklarına bakıp öyle karar verin:
1. Yazım kurallarını bozdular, hâlâ düzelmiyor.
2. Yeni türetilmiş Türkçe sözcüklerin kullanımını yasakladılar.
3. Türkçe karşılığı olan İngilizce sözcükleri sözlüğe doldurdular, sözlükte yapılan yanlışları düzeltmediler.
4. Türkçe öğretimi üzerine hiçbir yol geliştiremediler.
5. Şimdi de kadını kötüleyen atasözleri ve deyimleri sözlükten atacaklarmış (Cumhuriyet 15/16/20 Tem. 2006). O deyişler sanki AKDTYK-TDK dairesi sözlüğünden mi öğreniliyor? Değişmeyen kafa onların yenilerini yaratmaz mı?
6. O kadar duyarlı idiler de MEB’in okullar için bastırttığı küfürlü bilmeceler için neden seslerini çıkarmadılar?
7. Türkçeyi unutturan MEB’i hiç uyardılar mı?
8. Bakalım sırada hangi ‘kara-karar’ , ufukta hangi ‘kara-haber’ var?
Yurtiçindeki eğitim, test sınavlarıyla ‘ezber’ e bağlanırken, bir de ne görelim! Yurtdışında nesi Türk olduğu pek belirsiz Türk okulları açılmış, üstelik Türkiye’de kazanılan paralarla (3) dünyanın dört bir yanına yayılan o okullarda öğretim Türkçe değil, İngilizce imiş. Bir ders ile Türkçe de öğretiliyormuş. Şu işe bakın! Bunu hangi bilen Türkler niçin yürütüyor, nasıl denetliyor?
1982’de YÖK kurularak bütün yüksekokulların üniversitelere bağlanması yükseköğretimi yönetilemez, eğitim-öğretimi evrilemez duruma soktu. Türkçe karşısında en büyük son engeli de acaba YÖK ile ÜAK mi yarattı? Nasıl mı? Yabancı dilde yükseköğretimi genişleterek, öğretim üyeliğine yükselmede yabancı dille yapılan yayınlara Türkçe yayınlardan daha fazla puan vererek, yüksek lisans ve doktora tezlerinin devlet dili dışında bir yabancı dilde yazılmasını onaylayarak getirilen ‘yurtdışında yayın yapma’ koşulu ile bilimselliğin ölçülmesini Batı’daki dergi yayın kurullarına bırakarak, alan Türkçesini öğretim dışı kılarak, İngilizce 25 kişilik sınıflarda öğretilirken genel Türkçenin 50-400 kişilik sınıflarda öğretimine göz yumarak.
Kimse kimseyi kandırmasın! Harf Devrimi olmasaydı, İngilizce çoktan devlet dili seçtirilmişti. Dil Devrimi yapılmasaydı, okulların hepsinde öğretim İngilizce ile verdirtilecekti. Plan tutmadı ise de, 1952’de Maarif Kolejleri ile ODTÜ açılışı bir de bu gözle irdelenmeli. İÜ ile DTCF’de kimi karşıdevrimci Türkoloji egemenleri de -bilmeden mi desem- onlara büyük katkı sağladı. Çarşıya, sahil yerleşimlerine, turistik işletmelere bir bakın. Ortaçağın ‘Tanrı Devleti’ ni Ortadoğu’da kurabileceğini sananları bir dinleyin. Suyun başını kimler tutmuş, önce bir görün. Bütün engellemelere karşın gene de yolun üçte birini yürüdüler mi? Bugünün gençleri pek anlayamasa da 1950’den beri ezim ezim eziliyor, parça parça satılıyoruz. BOP’lu, YOP’Iu dil bayramına yazık olsun!
Prof. Dr. Ömer DEMİRCAN Okan Üniversitesi
(1) BOP: Büyük Ortadoğu Projesi. YOP: Yeni Ortadoğu Projesi.
(2) Kırsal kesimde de 3844 halk odası kapatıldı.
(3) Nurettin Veren 26/27.06.06, Kanal Türk.