Dil Meseleleri

Gösterge, derin yapı, üstdil…
Tahir Abacı, Varlık dergisinin Temmuz 2007 sayısındaki yazısında (s. 5 vd), başlıca göstergebilim terimlerini “idealist/ metafizik nosyonlar”ın yanına gönderiyor. Söz konusu terimlere aşağıda tek tek değinmeye çalışacağım. İlk söylenmesi gereken ise, bu terimlerin uydurulmuş, yerini bulamamış sözcükler değil, matematiğin ya da dilbilgisinin terimleri gibi birer bilimsel düşünme aracı olduğudur. Her bilimsel kavram, terim ve kuram gibi göstergebilim ve terimleri de bir uğrakta yetersiz kalabilir, yanlışlanabilir ya da ideolojik açıdan tartışılabilir. Ama herhalde önce iyice anlaşılmaları kaydıyla.
Tahir Abacı nedense göstergebilimin “olguları duruklaştırma ve tarihselliği dışlama”yı “misyon” edindiği gibi bir fikre kapılmış.
Göstergebilimin getirilerini bu tür bir “misyon” için kullananlar olabilir elbette. Ama göstergebilimin düpedüz böyle bir komploya hizmet ettiği görüşüne katılmak zor. İktisattaki ’emek’ kavramı birey olarak işçiyi, dilbilgisindeki ‘özne’ kavramı kişiyi ya da kişileri ne kadar indirgiyorsa, ‘gösterilen’ kavramı da ‘şey’i, ‘nesne’yi, o kadar indirgiyor, daha fazla değil. Her soyutlamanın bir indirgeme tehlikesini bünyesinde taşıdığı fazlasıyla doğrudur. Ama göstergebilimin bu konuda özel olarak mahkûm edilmesinin herhangi bir temeli yok bence.
Abacı’nın değindiği kavramlara geçiyorum.
‘Gösterge’ kavramının bileşenlerini söz konusu ederken, ‘gösterilen’in bir soyutlama, bir kavram olması durumunda onu kelimeden ayırt edemeyeceğimizi ileri sürüyor Abacı (s. 7).
Oysa ‘gösterilen’ dediğimiz şeyi kelimeden ayıramıyor olsaydık, dünyada tek bir dil olurdu. Göstergebilimin ‘gösterilen’den kastı, kavramdır, anlamdır: Sözgelimi, Türkçede ‘ev’, İngilizcede ‘house’, Fransızcada ‘maison’ gibi farklı sözcüklerle gösterilen anlam, bu üç dili konuşan kişilerin zihninde hep aynı ya da birbirine yakındır. Sözcükler farklı, gösterdikleri aynı. Başka bir deyişle, göstergebilimin yaptığı, ‘gösterilen’i sözcükten ayırmak değil, zaten ayrı olduğunu saptamaktan ibarettir.
Belirli ‘gösterilenler’i, belirli nesne, olgu, düşünce gibi içerik öğelerini, farklı dillerde farklı sözcük ve cümlelerle dile getiriyoruz. Göstergebilim buna ‘yüzey(sel) yapı’ diyor. Gösterenler (yüzey yapı öğeleri) dilden dile farklı oluyor ama, gösterdikleri, yani ‘gösterilen’ler (zihnimizdeki kavramlar, anlamlar) tüm insanlarda ya birbirinin aynı ya da birbirine yakın. Kültürlerarası diyaloğu ve çeviri dediğimiz etkinliği olanaklı kılan da bu aynılık, yakınlık, ortaklıktır: Göstergebilimdeki adıyla ‘derin yapı’daki ortaklık. Derin yapı olmasa, ne farklı diller arasında çeviri yapılabilirdi, ne de dil içi yorum.
Başka bir deyişle, göstergebilimin ve dilbilimin ‘derin yapı’ teriminden kastı, Abacı’nın savunduğu gibi “içreklik”le (batınÓlikle), “insanın özü”yle filan ilgili olmayıp, bir olgudan ibarettir.
Abacı, ‘üstdil’ kavramı için söyledikleriyle de bir sezgiden hareket edip olmadık bir yoruma ulaşıyor: ‘Üstdil’ kavramının ‘üst söz’ diye karşılanması daha iyi olurdu, diyor. Böylelikle de, belli ki farkında olmadan, diller arası bir terim sorununa değinmiş oluyor. Şöyle:
‘Üstdil’ terimi Türkçeye batı dillerinden geldi (Fransızcası ‘mÈtalangage’, İngilizcesi ‘metalanguage’). Terimdeki ‘dil’ kavramı, Fransızcada İngilizceden farklı olarak özgül bir sözcükle karşılanıyor: ‘langage’. ‘Özel dil’ anlamına gelen bir sözcük bu. ‘Çocuk dili’ gibi örneklerdeki ‘dil’i anlatıyor. Bana kalırsa Abacı, ‘üstdil’ değil ‘üstsöz’ diyelim derken gerçekte Fransızcadaki gibi bir ince ayrım talep ediyor.
Bu ince ayrım İngilizcede yok, Türkçede ise bir öneri olarak var ama, pek yerleşecek gibi değil bu öneri: Dilyetisi. Kişisel olarak, ‘yeti’nin yanıltıcılığından ötürü hiç ısınamadığım bu karşılığı ben de kullanmıyorum ve Fransızcadan çeviri yaparken ‘langage’ için, yerine göre dipnot düşüp durumu açıklamak kaydıyla, ‘dil’ diyorum. Abacı’nın “üstsöz” önerisine gelince, o da iyi bir öneri değil bence, çünkü ‘üstdil’ terimi yalnızca özel bir dile işaret ediyor, ‘söz’ ise hem özeldir, hem özgül.
SEÇİM NOTU. Oyum, İstanbul 2. Bölge’de bağımsız aday Baskın Oran’a.
Bir komşum ısrarla oyunu Ufuk Uras’a vereceğini söylüyor. Uras’ın Kadıköy tarafının adayı olduğunu, bizim buradan ona oy veremeyeceğimizi güçlükle anlatıyorum. Bağımsızlığa alışmak kolay değil. Kavramın yabancısıyız.
NECMİYE ALPAY
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=6590

Türkçe meraklıları için Necmiye Alpay’ın Radikal Kitap ekinde yer alan diğer yazıları:
http://www.radikal.com.tr/arama.php?ara=1&y=5&edi=NECMİYE%20ALPAY

 

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir