Özdeyiş (Vecize)

Aslında “imzalı sözlerdir” diye tanımlamam yeterli; çünkü atasözlerinden en önemli farkı budur özdeyişlerin. Adı üstünde, onlar da “öz”lü sözdür; ancak, söyleyeni bellidir.

 

Çoğu kez sınıfta tartışma açmak için sorduğum soruyu burada da sorayım: “Peki, söyleyeni belli olmazsa, unutulursa özdeyişlerin atasözüne dönüşme olasılığı var mıdır?”

 

Yanıtını da ben vereceğim mecburen: Vardır; üstelik yüksektir bu olasılık. Ancak bir de koşul vardır: imzasız, söyleyeni unutulmuş bir özdeyişin atasözüne dönüşmesi için hem biçimce, atasözü gibi akılda kalıcı, hatta ölçülü / uyaklı olması gerekir hem de halkın değer yargıları ve daha önce verilmiş anonim ürünlerle içerik açısından benzer özellikler taşıması.

Ziya Paşa’nın “Bed asla necabet mi verir hiç üniforma / Zerduz palan vursan eşek yine eşektir” ya da “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” gibi beyitlerindeki görüşler, “Kızını dövmeyen, dizini döver” diyen halkın değer yargılarıyla örtüşecektir; ama Ziya Paşa’nın terkibibendinde geçen bu türdeki söyleyişlerin orada dile getirildikten sonra mı yaygınlaştığı; yoksa zaten atasözlerinden mi alındığı çok da belli değildir. Bir de örneğin, Beethoven’in, “Güzel müzik, erkeklerin kalbini yakmalı; kadınların gözünü yaşartmalıdır.” özdeyişi, Beethoven tarafından söylendiği unutulsa da cıvıl cıvıl halk ezgileri yapmış bir toplumca, kendi eserlerini dışlama tehlikesi getireceği için benimsenmeyecektir. Aynı biçimde Nietzsche’nin, “Gençler, başınızın üstüne şu levhayı asıyorum: ‘Sert olunuz.'” özdeyişi de kendi çocuğunu, olası belalardan uzak tutmak için “Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demesi” yönünde uysallaştıran, “El öpmekle dudak aşınmaz.” diye eğiten bir halkın beklentisiyle örtüşmeyecektir.

 

Feyza Hepçilingirler – Türkçe Dilbilgisi


Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir