Biz buraya samimiyet gördüğümüz için geliyoruz. Biz buraya güzel bir tabirle ihlas gördüğümüz için geliyoruz. Biz buraya bu güzel çocuklarımızı severek, onlarla büyüyerek, dünyayla el ele vermek için, barış, hoşgörü, diyalog, çatışma yerine kucaklaşmayı arzu eden bir idealin gerçekleştiğini gördüğümüz için geliyoruz. Hep bir adımla başladı bu yürüyüş ve muvaffak oldu. O yüzden o güzel insanlara milletim adına teşekkür borçluyum. Bu teşekkür milletimizedir.
Bu yarışmaya katılan 84 ülkenin 42’si geçtiğimiz günlerde beni ziyaret ettiler, bir kısmını Meclis’te de söylediler. Çok sevindik ve gözyaşları döktük. İftihar ettik. Orada da şunu söylemiştim. “Bu büyük yarışmaya hepimizin katkıda bulunması gerekir. Çünkü benim ülkemde Türkçenin kıymetini bilmeyenlerin sayısı artmaya başladı. Bir kuş öksürüğü kadar zarif, bir su şırıltısı kadar güzel ve ahenkli, dünyanın en güzel dillerinden birine sahibiz. Ama öyle bir eğitimin girdabından geçiyoruz ki on beş-yirmi kelime ile Türkçe konuşanların sayısı artmaya başladı. Veya argoyu Türkçe zannedenler çoğalmaya başladı. Veya kelimelerin, cümlelerin önünü yumruklayarak arkasını tekmeleyerek ortasını yamultarak konuşmaya başlayanların sayısı arttı. Bu hüzün verici bir olay. Türkçenin güzelliklerini yaşatmalı, büyütmeliyiz. En zengin kelime hazinesi ile onu konuşmalıyız, yazmalıyız, söylemeliyiz. Şarkımızla, folklorumuzla, okuma yazma dilimizle Türkçeyi, bütün zenginliğiyle, bütün haşmetiyle devam ettirmeliyiz.” Şimdi şu güzel yavruların söylediklerine bakınız… Düşünebiliyor musunuz Şili’den geldiler, Vietnam’dan geldiler, Güney Asya’dan geldiler, Güney Afrika’dan geldiler, Orta Asya’nın buzullarından geldiler, haritada kolay kolay yerini gösteremeyeceğiniz ülkelerden geldiler. Bu, muhteşem bir başarıdır. Akıl havsalanın almayacağı bir şeydir. Bu başarılmıştır. Bu çocukların hiçbirisi dublör kullanmıyor, kendileri geldiler, kendileri söylediler. Üç yıldır niçin geciktiğimi ben de bilmiyorum. Ama önümüzdeki olimpiyatlardan itibaren Türkçeye, Türkiye’ye, Türk milleti adına yapılan bu hayırlı işi milletimiz adına TBMM olarak ödüllendireceğiz. Önümüzdeki yıldan itibaren bu gençlerin her birine, kendi dalında başarılı olanların her birine milletim adına TBMM Özel Ödülü takdim edeceğiz.
O güzel insanlara teşekkür borçluyuz…
Değerli dostlar.. Yeri gelmişken söylemek istiyorum.. Çok güzel şarkılar söylendi, çok duygulu şiirler okundu, onların kompozisyonlarını dinleme imkanımız da olsaydı, sunumlarını dinleme imkanı bulabilseydik hepimizin çok seveceği, çok duygulanacağı şeyleri bizzat işitmiş olacaktık. Ama zaman buna müsait değil. Ben bu yarışmaya katılan her öğrencinin ödüllendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bunu sadece 3’le 5’le sınırlarsak hepimiz üzülürüz. Biraz evvel şiir okuma yarışmasında ilk 3’e giremeyen; ama hepimizin tüylerini diken diken eden, bizi duygulandıran şiirleri düşününce 4., 5., 6. ve 10. adına hayıflandım ve üzüldüm. Bunların az veya çok Türkiye’ye geldikleri için, Türkçe konuştukları ve Türkiye’yi sevdikleri, Türkiye’yi sevda olarak kabul ettikleri için hepimiz ödül vermeliyiz. Hiçbirisinin gözü gözyaşına boğulmamalı, sevinerek, koşarak, kucaklaşarak Anadolu’nun hasretiyle ana yurtla ata yurdun hasretini birleştirerek Türkiye’den bizlere elveda demeli. Onları ödülsüz bırakmayalım, eksik olursa ben tamamlayacağım, siz tamamlayacaksınız.
Değerli dostlar.. Bakınız çok güzel bir tablo ile karşı karşıyayız. En az yedi-sekiz bin insan bu akşam bir arada. 10 bin de diyebilirsiniz. Gözümün alabildiği kadar, kum taneleri gibi tertemiz insanlar, pırıl pırıl insanlar bu akşam buradalar. Bakanlarımız vardı, milletvekillerimiz, siyasi partilerimizin genel başkanları, valiler, belediye başkanları, il genel meclisi başkanları var, ticaret odaları başkanları, vekilleri buradalar. Anadolu’nun 81 ilinden koşa koşa bu akşam bu heyecanı yaşamak için on binlerce insan geldi. Bizi buraya getiren nedir? Çok açık söylüyorum eskinin tabiri ile bu iş garazsız ve ivazsız bir iştir. Yani bunun karşılığında bir maddi çıkar yoktur. Hiç kimse siyasi çıkar beklemiyor. Öyle olsaydı Parlamento’da birbirlerine yan gözle bakanlar ezeli ve ebedi dost olarak yan yana oturur ve her şeyi alkışlar mıydı? Siyasi partilerin en güzel insanları burada. Biz buraya samimiyet gördüğümüz için geliyoruz. Biz buraya güzel bir tabirle ihlas gördüğümüz için geliyoruz. Biz buraya bu güzel çocuklarımızı severek, onlarla büyüyerek, dünyayla el ele vermek için, barış, hoşgörü, diyalog, çatışma yerine kucaklaşmayı arzu eden bir idealin gerçekleştiğini gördüğümüz için geliyoruz. Sağınıza solunuza bakın. Türkiye’nin yüz akı olan sanatçılarımız burada, gazetecilerimiz burada, yazarlarımız burada, siyasi partilerimiz burada, işadamlarımız burada, belediye başkanlarımız burada, ev hanımlarımız burada, sokakta işportacılık yapan tertemiz insanlarımız burada. Buraya gelmek için kimse para almadı. Buraya gelmek için herkes 24 saat uzak yoldan geldi. Sevinerek, gözleri ışıldayarak, parıldayarak geldi. Bizi buraya getiren bu çocukları da buraya getirendir.
Bizi birleştiren ve kucaklaştıran sevgi, gözyaşlarına boğan bu güzel duygularımızdır. Bunu başaranları kucaklamak, onları tebrik etmek istiyorum. Şu anda bu çocukların geldiği okullar dünyanın 100 ülkesinde 500’den fazla okullardır. Ben bunların pek çoğunu gördüm dostlar… Öyle bir gün geldi ki gözüm yaşlı tek başıma gittim, bazen 3 arkadaş bir araya geldik ve bunları ziyaret ettik, ama Allah’a hamd olsun Meclis Başkanı sıfatıyla parlamento başkanlarıyla, cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarıyla, büyükelçileriyle bizleri duygulandıran, yüreğimizi kabartan, bu güzellikleri göndere çekilen Türk bayrağıyla pırıl pırıl öğrencilerimizle kucaklayarak yaşıyoruz.
Değerli dostlar.. Hep bir adımla başladı bu yürüyüş ve muvaffak oldu. O yüzden o güzel insanlara milletim adına teşekkür borçluyum. Bu teşekkür milletimizedir. Bu milletin bir avucu burada. 81 ilden insanlar var burada. Tasarruf ettikleri 3-5 kuruşu bir araya getirdiler. Çok zengin değildi bunlar. Günlük nafakasını el emeğinden çıkaran insanlar biliyorum. Temizlik işinde çalışan insanlar biliyorum. Bağından üzüm toplayan insanları, buğdayından öşrünü kenara koyup kendi geleceğinde kullanmayıp, hizmetin içerisinde tüm dünyayı kucaklayacak bir eğitime gönül veren milyonları kastediyorum.
Şirketler kuruldu ve hiç bilmedikleri yerlere gittiler. Oralarda o ülkenin en güzel eğitim kurumlarını meydana getirdiler. İmtihanla çocuk almaya başladılar. Saint Petersburg’da bir Rus anneden duyduğumu size söylüyorum. “Çocuğumu bu okullara koymak için Putin’den bile torpil istiyorum.” demişti. ‘Çocuklarınızı niçin bu okula vermek istiyorsunuz?’ dediğimde “Çocuklarımıza sahip olmak istiyoruz. Biz anne ve babalar bu okula çocuğumuzu verirsek onları uyuşturucudan ve kötü işlerden kurtarmış olacağız. Bu okulda öyle öğretmenler var ki çocuklarımıza ağabeylik, öğretmenlik yapıyorlar. Bizimle arkadaşlık ediyorlar. Bizleri arkadaşları ve dostları olarak kabul ediyorlar. Ben çocuğumu okula verdikten sonra bana ‘annem’ diyen çocuğumu ilk kez kucakladım, ‘babam’ diyen çocuğumun alnından öptüm. Bir anne baba olarak bundan daha büyük bir şey olabilir mi?” cevabını aldım.
Türk okulları destan yazıyor, desteklemeliyiz
İllerinde toplanıp bir araya gelip küçük sermayeleri ile ta Mozambik’ten Madagaskar’a, Vietnam’dan Şili’ye kadar okul açma sevdası ile Anadolu’nun erenleri gibi yollara düşüp bu güzel eğitim kurumlarını o ülkelere de kazandıran, Türkiye’yi dostluk köprüleri haline getiren Anadolu’ma, milletime teşekkür ediyorum. Şu anda Manisa’mdan Sudan’ın Hartum’una okul açmak isteyen güzel insanlar var aramızda. Bir güzel okulu gemiye yükleyip Hartum’a gönderen tertemiz insanlar var içimizde. Bunlar olmayacak şey değil. Her şeyin maddileştiği bir dünyada yaşıyoruz. Herkesin ‘maaş kaç?’ dediği bir zamanda yaşıyoruz. Herkesin ‘cebime ne girecek?’ diye dolaştığı bir günde yaşıyoruz. Herkesin ihale peşinde koştuğu, birbirinin cebinden çok şeyi çalmaya başladığı bir zamanda yaşıyoruz. Böyle bir dünyada on kişi, yirmi kişi, elli kişi bir araya gelecek, haritada görmediği bir yeri dava edinecek. Çuvaş’a gidecek, Yakutistan’a gidecek.. Eksi 24 derece soğuk olduğu zaman ‘yaz geldi’ diye sevinecek insanların olduğu yerlere gidecek. Ve oralarda bu okullarda bu güzel çocuklar okuyacaklar. Gençler siz çok talihli insanlarsınız.. Siz çok iyi yetişin ve ülkenize hizmet edin, Tacikistan’a hizmet edin, Rusya’ya hizmet edin; ama Türkiye’yi, Türk kardeşlerinizi unutmayın…
Arnavutluk’ta savunma bakanıyla oturduk, konuşuyoruz. ‘Benim iki kızım da Turgut Özal’da okuyor.’ dedi. Recep Meydani ile konuşuyoruz. ‘Ben o okullarda fizik dersi verdim.’ dedi. Bu okula sığınanlar 96-97 banker faciasında birbirlerini baltayla kesen insanların olduğu bir zamanda bu okula kim girdiyse canını kurtardı. Elinde balta olan adamlar ‘Burası Türklerin okulu, burada güzel şeyler yapıyorlar. Burada bizim çocuklarımız okuyor.’ dediler. Bu bir destandır arkadaşlar. Bu destanı iyi bilelim. Bu yaşanmış bir destandır. En büyük iyiliği, en büyük kârı kazanacaktır.. Bu okullardaki öğretmenleri de unutmayın. Size bir misal vereceğim.. Biraz önce bir kızımız burada Nurullah Genç’in ‘Yağmur’ şiirini okudu. Şiir, Nurullah Genç’in bir yarışmada birincilik kazanan bir naatıdır. Peygamberimize övgü maksadıyla yazılmıştır. Ben bu şiiri belki 50 defa dinledim.. Hem de çok güzel okuyanlardan dinledim. Ama bu kızdan dinlediğim kadar hiçbiri beni etkilemedi.
Nereden geldi bu hanım kız? Moğolistan’dan. Belki de Ulan Bator’dan.. Nerede bu Moğolistan? Uçakla tek seferi yok. Onlar geldi de ben de ziyarete gideyim dedim. Önce haritadaki yerini bulayım dedim. Ya Çin ya Japonya’dan direkt seferler yok. Ulan Bator ve Moğolistan. Çok sevdiğim bir büyükelçi vardı. Benden rica etti, yakın bir yere gitmek istiyordu. Başbakanıma ya da ‘Abdullah Gül’e söylerseniz fena olmaz.’ dedi. Karar beklentisi aylar sürdü. Bir ay, iki ay, üç ay… Her gün bana geçerken bakıyor ben de ne demek istediğini anlıyorum. Bir gün şaka ediyorum.. “Yakın yer beklentisi içindesiniz; ama kulağıma seni üzecek bir yer geldi. Ulan Bator’a büyükelçi olacaksınız.” dedim. Elindeki çay bardağı düştü, gözlerinden yaş akmaya başladı. “Hayrola ne oldu?” dedim. “Ben oraya gidersem ölürüm.” dedi. “Ne yapacağım, nasıl kalacağım orada?” dedi. Büyükelçinin elinden bardağı düşüren, gidemem diye gözlerinden yaşlar düşüren bu yerden gelen bu kıza Türkiye’yi kim tanıttı? Yağmur şiirini o kızın eline kim tutuşturdu? En güzel şekline kim getirdi? Ben söyleyeyim: Anadolu’dan giden genç öğretmenlerimiz.
ODTÜ, Bilkent, Boğaziçi, Hacettepe mezunu, 21-22 yaşında yüzüne bakmaya doyamadığımız gencecik kızlarımız Moğolistan’ı bile yakın görüyorlar, Çuvaş’a, Vietnam’a, Japonya’ya gidiyorlar. Genç delikanlılar çok güzel bir hizmet için gidiyorlar. Bu öğretmenlerin bir sözü ile bitiriyorum konuşmamı. Bunu da Mehmet Sağlam’dan işitmiştim. Çok uzak bir yerdeki okulda pırıl pırıl bir genç kız. “Ne yapıyorsunuz?” ‘Öğretmenim efendim.’ “Nerden mezunsunuz?” ‘ODTÜ, Bilkent..’ “Ne zaman geldiniz?” ‘2 yıl önce.’ “Ailenizi özlemediniz mi? Türkiye’ye ne zaman dönmeyi düşünüyorsunuz?” Hepinizi o gençleri alkışlamaya davet ediyorum. Verdiği cevabı söylüyorum: “Biz buraya dönmek için gelmedik.”
Pırıl pırıl bir dünya, barış, huzur, sevgi ve gözyaşı dolu.. ama bir gün mutlaka gerçekleşecek. Bu sevgiyi büyütenlere, bu hizmete el ucu kadar yardımcı olanlara başından sonuna kadar teşekkür ediyoruz. Nice olimpiyatlarda, nice başarılarda öğrencilerimizle buluşmayı diliyoruz. Saygılar ve sevgiler sunuyoruz.
(*) Bu metin 17 Haziran Cumartesi akşamı gerçekleştirilen 4. Uluslararası Türkçe Olimpiyatı ödül töreninde TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın yaptığı konuşmanın kısaltılmış halidir.