Small, medium, large, extra large

Small, medium, large, extra large, hizmet geçmek, kendine zaman ayırmak,Türkçeyi katletmek üzerine.

Small, medium, large, extra large, hizmet geçmek, kendine zaman ayırmak, Türkçeyi katletmek üzerine.
Giysilerin beden ölçülerine göre üretilmesinde birtakım özel sözler kul­lanılır. Bu özel sözler kişinin beden ölçülerine uygun giysiler seçmesine yar­dımcı olur. Giysilerin birtakım ölçülerle adlandırılması ile ilgili olarak dili­mizde Türkçe ve yabancı kökenli epeyce kelime bulunmaktadır. Türkçe kö­kenli geniş, dar, uzun, küçük, orta, kısa gibi niteleyici sözler yanında parmak ve karış kelimeleriyle de uygun ölçüler bulunmaya çalışılır.

Bir karış uzun, iki parmak kısa gibi kullanımlarla sınırlandırılıp istenilen ölçü elde edilir. Ayrıca biraz daha büyük, biraz daha geniş veya biraz daha dar sözleri de ölçüleri be­lirler. Ancak bunlar giysilerin üretiminde, pazarlamasında, seçiminde birer te­rim değillerdir.

Cumhuriyet Dönemi boyunca bu genel sözlerden daha özel ve ölçünlü (standart) terimler üretilemediğinden batı dünyasının kullandığı özel sözler olduğu gibi alınmıştır. Bu gelişmede moda dünyasının etkisi inkâr edilemez. Önce Fransızcadan mini (mini), midi (midi), maksi (maxi), daha sonra özgün imlâlarını koruyarak İngilizceden small, medium, large terimleri beden ölçü­lerine göre giysilerin sınıflandırılmasında kullanılan başlıca terimler olarak Türkçede yerini bulmuştur. Large yanında ekstra (extra) large da dilimize gir­miştir. Bu tür sözleri yenileri izlemektedir. Arada bir kulağımıza İngilizce sayz (size) kelimesinin geldiğine de tanık oluyoruz. “Beden ölçülerinizi öğrenebilir miyim?” yerine “Sayzınızı alabilir miyim?” veya “Sayzınız kaç?” biçimindeki sözler de duyuluyor.

Çağdaşlaşma adına birtakım atılımlar yapılırken bu arada dilin zarar gör­düğü dikkatlerden kaçıyor. Yeri geldiğinde Türkçeci görünen her Türk ay­dın, Türkçenin aleyhine gelişen benzeri durumlarda sessiz kalıyor. Pek çok alanda ithal edilen malla birlikte gelen yabancı terimlerin hiç olmazsa bir­kaçını Türkçe olarak ifade etmek kimsenin aklına bile gelmiyor. Devletimizin ilgili kurumları, tekstil sanayiinin devleri de bu gidişten rahatsızlık duymu­yorlar. Her alanda sür’atle yabancılaşmaya doğru gidiliyor. İşte bu manzaraya rağmen bir de “Türkler Avrupa Birliğine girmek için gerekli şartları yerine getir­memişlerdir” deniyor.

Etek söz konusu olduğunda maksi, midi, mini, gömlek veya iç çamaşırı söz konusu olduğunda small, medium, large, extra large terimleriyle ölçüler be­lirleniyor. Ayakkabıda ise Fransızca olan numara sözünü kullanıyoruz. Bir za­manlar gömleklerde de numaralar kullanılırdı. 41 numara ayakkabı, 42 nu­mara gömlek. Ürünün seçiminde iki numara büyük, bir numara küçük gibi söz­lerle de ölçüler belirleniyor. Şapkada, pantolonda da numara geçerli. Kullan­dığımız diğer ürünlerin ölçüleri eskiden daha çok numara sözü ile anlatılırdı.

Bu terimler arasında Fransızca maksi (maxi), Türkçenin ses düzenine ve imlâsına uydurulmuş bir sözdür. Bu örneği bilinçli dönemde alınan yabancı kökenli kelimelerden biri olarak değerlendirebiliriz. Gene Fransızca midi, mini terimlerinde ise herhangi bir sorun yaşanmamıştır. Çünkü bu kelimelerin öz­gün biçimleri de mini, midi’dir. Bilinçsiz dönemde aldığımız terimlerde ise, Türkçenin ses düzeni ve imlâsı dikkate alınmamış ve İngilizce small, medium, large, extra large sözleri olduğu gibi gömleklerimize, kazaklarımıza, ceketleri­mize iliştirilmiştir.

Bugün bir firma, ürettikleri malları smol, (veya sımol), midyum, larç ekstra larç etiketleriyle satmaya kalksa, herhalde tepkiyle karşılaşır ve söz konusu fir­ma çağ dışılıkla suçlanır.

Extra large teriminin kısaltması XL’dır. Burada extra’yı temsil eden X, daha geniş, geniş üstü, geniş ötesi anlamlarındadır. Bizde aynı anlamda bir de Arapça battal terimi vardır. Daha çok battal boy diye geçen bu terim, gömlek, iç çamaşır veya entari için hâlâ kullanılmaktadır.

Cumhuriyet Dönemi boyunca, 70 yıl, dildeki Arapça ve Farsça kökenli kelimelere Türkçe karşılıklar aramakla geçti. Bu yolda aşırılığa gidildiği artık kabul görmüş bir gerçektir. Tabana inmiş şeref, vicdan, şart, iftihar gibi keli­melere de el attık. Yıllarca onur, bulunç, koşul, gurur gibi karşılıklardaki isabet­sizlik tartışıldı. Bu arada Türkçeye batı dillerinden giren yığınla kelime bir tehlike olarak görülmedi. Etmek ve olmak yardımcı fiillerine sarıldık. Fran­sızcadan ve İngilizceden aldığımız kelimeleri egale etmek, elimine etmek, entegre olmak, redakte etmek, garanti etmek, koordine etmek, sübvanse etmek, pasifize etmek, refüze etmek, konsantre olmak, deşifre etmek gibi yüzlerce örnekte olduğu gibi ya­bancı sözleri dile doldurduk. Böylece yeni bir anlaşma aracı yarattık. Bu kötü gidiş de dikkatleri çekmedi. Bununla çağdaşlaşmayı amaçlayanlar şimdi gö­ğüslerini gere gere bu örnekleri Avrupa Birliğine girmek için kanıt olarak gösterebilirler.

Maksi ve mini sözleriyle kökteş olan maksimum, minimum, asgarî ve azamî karşılığı olarak alındı. Azamî, asgarî sözlerinin Türkçelerini bulma zahmetine girilmedi. Bu örnekte de görüldüğü gibi biz gönüllü olarak, isteyerek batının sözlerini dile mal ettik. Kimse bizi bu yola zorlamadı. Bugünse gelinen du­rum çok daha vahim bir hâl almıştır. Fransızcadan aldığımız kart kelimesi ar­tık kart değil, cart diye yazılıyor. Cebimizdeki banka kartları bunun canlı ör­neğidir. Anlaşılan bu gidişle large yazacak ve larç okuyacağız. TV (ti vi) gibi örneklerde de aynı şeyi yapmıyor muyuz? Bu durumumuzu da Avrupa Birli­ğine girmek için örnek olarak gösterebiliriz.

Türkçe Sözlük’ün sayfaları arasına maksi, mini, midi dışında yukarıda say­dığımız ölçü birimleriyle ilgili kelimeler henüz alınmamış. Bu direnmeyi ne zamana kadar sürdürebileceğiz? Söz konusu sözleri Türkçe Sözlük, madde­leri arasına smol, larç imlâlarıyla alınabilecek mi? Böyle bir durum karşısında denebilir ki, “Bizde küçük, orta, geniş kelimeleri var. Bu İngilizce small, medium, large kelimelerine ihtiyacımız yok.” Düşünce doğru ama uygulama, düşün­düğümüz gibi yürümüyor. Söz konusu kelimeler yalnızca bir terim olarak da kalmıyor. Genel dile de giriyor. Dolayısıyla sözlüklerin bu tür kelimelere ve yarattığı anlam inceliklerine yer vermesi gerekir. Azıcık large olunuz (rahat an­lamında), O bu konularda oldukça large’dır (imanı geniş anlamında), Bayağı large davrandı (sınırlama koymadı anlamında) gibi örneklerin sık sık televizyonlarda kullanıldığına tanık oluyorum. Large’ın Türkçeye girdiğini ve çeşitli anlamlar kazandığını, ortak dile mal olduğunu bu durumda nasıl inkâr edelim. Belki bir süre sonra Türkçe Sözlük, bu kelimeye larç imlâsıyla yer verecektir.

Large sözü şarkılarda da yer aldı. Nil ismindeki hafif müzik sanatçısının söylediği bir şarkıda geçiyor: Onun aşkı bana extra large.

İçimizden biri çıkıp diyebilir ki “Bu ölçü birimlerini bütün dünya kulla­nıyor. Bizim bu terimlere Türkçe karşılıklar bulmamız boşuna gösteril­miş bir çaba olur. Kilo, santim, gram, küp, dekar gibi ölçü birimlerini batıdan aldı­ğımızda bir sakınca görülmedi de şimdi small, large, medium gibi terimler neden sorun ediliyor?” Bu karşı çıkışta haklılık payı bulunmakla birlikte bu­rada söz konusu ettiğimiz giysi ölçülerini karşılayan terimlerle kilo, gram, san­tim, küp, dekar’ın aynı özellikte, yaygınlıkta ve sıklıkta kullanılan terimler ol­madığı açıktır.

Hizmet geçmek

Basın dilinde haber geçmek diye bildiğimiz bir deyim var. “Çeşitli iletişim araçları kullanılarak bir yerden merkeze haber iletmek” anlamında kullanılır. Sözlüklerimizde de yer alan bu deyim aslında bir çeviri kelimedir. Dilimizde haber salmak, haber vermek, haber yollamak, haber göndermek, haber uçurmak gibi yakın anlamlı deyimlerimiz varken söz dağarcığımıza bir de haber geçmek ek­lenmiştir. Bunu da dil için bir kazanç sayalım. Ancak yollama, eski karşılığı ile irsal etme kavramını taşıyan geçmek fiili başka isimlere de getirilip kul­lanılmaktadır. Bunlardan biri hizmet geçmek. Bunu İHA’dan Fevzi Kahraman, 23.6.2002 günü, saat 9.10’da TRT’nin “Televizyon Gazetesi” adlı programın­da söyledi. Hizmet geçtik sözünü bir hizmette bulunduk ve bu hizmetimizi bildirdik anlamında kullanıldı. Deyimleri aslî kelimeleriyle kullanmayıp on­lara keyfî ve rastgele kelimeler getirmek bugün en çok yapılan dil hataların­dandır. Bunun da başlıca kaynağı okullarımızda verilen eğitimdir. Ders prog­ramlarımız dilin geliştirilmesi amacına uygun değildir. Öğrenci, kitap oku­maya yönlendirilmemektedir.

Kendine zaman ayırmak

Yakın dönemlerde çeviri yoluyla dilimize giren bir deyim de kendine za­man ayırmak’tır. ‘Take your time’ın çevirisi olan bu söz daha çok dizi filmlerde geçmektedir. Biraz da kendinize bakınız, kendinizi dinleyiniz, dinleniniz, isti­rahat ediniz, kendi canınıza acıyınız, yaşamaya bakınız gibi anlamlarda kulla­nılan bu deyim, anlatım zenginliğini engeller niteliktedir. Çok geçmeden ken­dine iyi bak (take care of) örneğinde olduğu gibi kendine zaman ayırmak deyimi de yaygınlaşacağa benziyor.
Türkçeyi katletmek

Türkçeyi katletmek dillerden düşmeyen ve ulu orta kullanılan bir sözdür. Yerinde kullanılmayan bir kelime veya yanlış bir telâffuz karşısında hemen “Türkçeyi katlettin” denir. Bu söz 22.6.2002 günü Hulki Cevizoğlu’nun ATV’de gece yarısından sonra ekrana gelen dille ilgili programında Nejat Muallimoğlu tarafından da kullanıldı. N. Muallimoğlu, Türk Dil Kurumun­dan söz ederken bu Kurumun Türkçeyi katlettiğini söylüyordu. O, bu katlet­me işinin eskiden de şimdi de yapıldığı görüşündeydi.

Her işte olduğu gibi aydınlarımız yeterince objektif olamıyorlar. Görülen olumsuzluklar örnekleriyle açıklanıp anlatılsa diyeceğim yok. Her dönemde Türk Dil Kurumunda Türkçe katledilmiş deyip işin içinden çıkmak ve bu yolda dinleyicileri yanıltmak ne kadar yanlış, ne kadar tutarsız bir iddia! Be­reket ki, Türkiye’de özel televizyonların verdiği haberlere, yaptığı yorumlara her zaman şüphe ile yaklaşılıyor. Türk Dil Kurumu ne eskiden ne de bugün Türkçeyi katletmek için bir çaba sarf etti. 35 yıllık meslek hayatımda ben böyle bir fiile tanık olmadım. Eksik bırakılan, yapılamayan işler oldu. Bunu kabul edebiliriz. İyi niyetlerle yapılan bazı düzenlemelerin zamanla yanlış olduğu söylense ona da katılırız. Aşırılığa gidildi denirse onu da tartışırız. Ama Nejat Muallimoğlu’nun toplum karşısında devletin bir kurumunu bu kadar ağır bir biçimde suçlaması gerçekten yakışık almadı. Kuruluşundan bu­güne kadar pek çok bilim adamı, öğretim üyesi, uzman Türk Dil Kurumunda Türkçeyi katletmekle mi meşgul oldular? Hiç mi olumlu işler yapılmadı? N. Muallimoğlu, çalışmalarında Türk Dil Kurumunun kaynak niteliğindeki eserlerinden yararlanmadı mı? Atasözleri ve deyimlerle ilgili kitabını yazarken Türk Dil Kurumunun yayınlarına başvurmadı mı? Eleştirilerimizde azıcık öl­çülü ve gerçekçi olmak zorundayız.

N. Muallimoğlu’nun son olarak yayımladığı Türkçe Bilen Aranıyor adlı kitabı bende var. 1999 tarihli bu kitabının pek çok bölümünü okumuştum. Alıntılarla epeyce hacimli bir kitap olmuş. Sık dizilmiş toplam 1090 sayfa. ATV’deki programdan sonra N. Muallimoğlu’nun kitabını tekrar açtım ve eskiden işaretlediğim sayfaları gözden geçirdim. Kitaba geçirilen gömlekte N. Muallimoğlu’nun çalışmalarını öven sözler yer alıyor. Aynı övgü sözleri 1091, 1092, 1093 numaralı sayfalarda da bulunuyor. Övgüde bulunanların çoğunu tanımadım. Türk Dili ile ilgili konuları, sorunları amatörce ele alan N. Muallimoğlu’nun bu kitabında objektif olmayan, duygusal yorumlar ve de­ğerlendirmeler var. Kitapta işaretlediğim tutarsızlıkları, yanlışları burada ver­memin imkânı yok. Yalnızca kitabın ”Önsöz”ünden bazı aktarmalar ya­parak yetineyim. Verilen örneklerde yazarın imlâsı aynen korunmuştur.

“TRT Genel başkanı, ondört, yirmi – beş yıldır, dört – beş haşarı çocuk, Türkçe’nin, Türkçe’leştirme, Türkiye’den devamlıca gönderilen kitap, araştır­manın mahassalası, Türkçe öğrenmeğe, dilin insan toplulukları içinde çeşitli vazifeleri var­dır, billurlaşmıştır, ferdi, bilhassa terkiplerle anlaşılmaz bir hâle getirilen Osman­lıca’nın bu tamlamalardan temizlenmesi, meyva, ilkel basit­liğe götüreceğini, Türk Dil Kurumu Türkçeyi gaspedercesine kendi zimme­tine geçirdi, tamamıyle, noktalama işa­retlerini doğru ve yerinde kullananda mı kalmadı?” vb.

“Önsöz”de dizgi hataları da var. İstistasız, katap, mesafa, İnglizce vb.

“Önsöz”de yer alan fikirlerden de bir iki cümle aktaralım. “Dili özleştir­mek, onu başlangıcına götürmektir ki, zamanın, gelişmeye olan tesirini inkâr etmek demektir. Bir çoçuk doğduğu zaman 5 kilo ağırlığındadır, büyüdüğü zaman tartılı­nca 55 kilo gelir. Beş kiloyu çocuğun özü olarak kabul edersek, elli kiloyu, et, ekmek, pırasa, ıspanak, lahana, kavun, karpuz olarak kabul edeceğiz. Bunları atmak, o ço­cuğu beş kiloya düşürmek mümkün müdür?”…

“Yüzlerce yıl öncesi aramıza katılmış, milliyetimizi kabul etmiş mektep kelimesi yerine Fransızca ecol’undan bozma okulu getirmekle ne kazandık? Hiçbir şey.”…

“Bizim dilcilik denen şeyden nasiplerini almamış zavallılar, ilkin o fosilleşmiş büyük ses uyumu denen kurala hayat üfleyerek dilimizin kötü konuşulan bir dil hâline gelmesinde büyük bir adım attıktan sonra, nispet ekini ve inceltmeli â’yı dilimizden kovdular.”…

“Beni bilhassa üzen ve düşündüren husus, Türkçenin kötü konuşulan kakafonik bir hâline getirilmesi karşısında akademik çevrelerden tıs çıkma­yışıdır”…

“Günümüzün gençlerine Türkçe öğretmeleri beklenen öğretmenler, profesörler, 1970’lerde ve 1980’lerde yetişmiş insanlar. Eski Türk Dil Kuru­mu onları “dilsiz” yetiştirdi”…

Bu tür anlatımlarla ön söz sürüp gidiyor.

Uygun bir zaman bulduğumda N. Muallimoğlu’nun Türkçe Bilen Aranı­yor adlı kitabında belirlediğim yanlışları, tutarsızlıkları, dayanaksız iddiaları bir makale hâlinde yazacağım. Sayın N. Muallimoğlu’nun, Türkçe Bilen Ara­nıyor adlı kitabının yeni baskısını yaparken bu yazımızı dikkate alacağını umarım.

Yanılma payı bile bırakmadan birtakım iddialar ortaya atarak konuşanlar veya bu iddialara dayalı kitap, makale yazanlar tarafsız ve objektif olmak zo­rundadır. Toplumun bir kesimini memnun etmek için ispatlanamayacak id­dialarda bulunmak sonuçta insanı zor duruma düşürür.

Doğru Yazalım Doğru Konuşalım

Prof. Dr. Hamza Zülfikar


http://www.tdk.org.tr/ham028.html

Prof. Dr. Hamza Zülfikar’ın Türk Dili dergisinde “Doğru Yazalım, Doğru Konuşalım” başlığı altında yayımlanan yazılarından alınmıştır.
Yayımlanan diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz: 
http://tdk.org.tr/dogrukonusalim.html

3 yorum

  1. Yazı ilgimi çekti; ancak sayfanın kodlaması felâket… Not defterine kopyalayıp sorunlu karakterleri bariz Türkçe karakter karşılıklarıyla değiştirince okunabilir bir hâl aldı, ancak iki yerde “” olarak çıkmış olan simge/karakter/noktalama işaretinin ne olduğunu çözemedim. Bunlar diğer kısımları düzeltilmiş halleriyle “Ancak yollama, eski karşılığı ile irsal etme…” ve “Kitaba geçirilen gömlekte N. Muallimoğlu’nun…” cümlelerinde bulunuyorlar… Gerçi herhangi bir simge veya noktalama işareti gerektiren durumlar değil, ama yine de merak ettim işte.
    (yazıyı kendi bilgisayarımda okunabilir hâle getirdim ama, belki başka ziyaretçiler için kodlamayı düzeltmek isteyebilirsiniz!)

    Çevirmen olarak blogdan birkaç gramer/imlâ kaidesi bakımından yararlandım, takip etmeye devam edeceğim…

    Bu arada yazarın “Uygun bir zaman bulduğumda N. Muallimoğlu’nun Türkçe Bilen Aranıyor adlı kitabında belirlediğim yanlışları, tutarsızlıkları, dayanaksız iddiaları bir makale hâlinde yazacağım” sözünü yerine getirmiş olması hâlinde söz konusu makaleyi de burada görmek isterim… Zira yazının altındaki iki “link” de çalışmıyor!

    Muvaffakiyetinizin devamını temin ederim…

  2. Türkçe kö­kenli geniş, dar, uzun, küçük, orta, kısa gibi niteleyici sözler yanında parmak ve karış kelimeleriyle de uygun ölçüler bulunmaya çalışılır.
    Maalesef yabancı kökene o kadar bağımlı olmuşuz ki small yerine küçük kullanmak istediğimde sanki eksik kalıyor, istediğimi anlatamıyorum gibime geliyor.. Evrensellik yolunda mücadele eden ülkemiz içinde artık bu sorunu çözmek çok önemlidir. biz sıfırdan ürün tanıtımı yapanlar ingilizceye devam edersek bizden sonrakiler nasıl yol alacaklar ? sömürgeye destek vermekten kurtulmalıyız. selam ve dua ile..

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir